Paris metrosunun en güzel istasyonlarından biri olarak kabul edilen Arts et Métiers 'den her gün binlerce yolcu geçiyor. Şimdiye kadar fark etmemiş olabilirsiniz, ancak neden bu şekilde göründüğünü hiç merak ettiniz mi? Her halükarda, 11 numaralı hat üzerindeki istasyondan geçtiğinizde, olağanüstü tasarımı şaşırtıcıdır. Bu istasyon neden bir denizaltıya benziyor? Bu radikal dönüşümün ardındaki hikaye nedir?
1994'ten önce Arts et Métiers, tipik beyaz fayanslarıyla diğer pek çok Paris istasyonu gibi görünüyordu. Tüm bunlar o yılın Ekim ayında, büyük bir olayı kutlamak için yeniden tasarlandığında değişti: Conservatoire national des Arts et Métiers'in iki yüzüncü yıldönümü. Bu radikal değişiklik sadece yıldönümünü kutlamak için değil, aynı zamanda transit geçiş yapan insanlara benzersiz bir deneyim sunmak için de tasarlandı. Başlangıçta bilimsel ve teknik nesneler kullanılarak yapılan gösteriler yoluyla teknisyen ve mühendis yetiştirmek üzere tasarlanan Ulusal Sanat ve Meslek Konservatuarı, bugün önemli teknik ve teknolojik yeniliklerle ilgilenen Musée des Arts et Métiers 'e ev sahipliği yapmaktadır.
Sanat ve metro arasındaki ilişki yeni değildir. Bu ilişki, 1900 yılında RATP'nin öncüsü olan Compagnie du Chemin de Fer Métropolitain (CMP) tarafından, aralarında Art Nouveau'nun sembolü olan Paris metrosunun girişlerindeki ünlü aediculaların da bulunduğu 167 yapıyı inşa etmek üzere görevlendirilen mimar Hector Guimard ile başlamıştır. Bu girişim, günümüzün ünlü bir mimarını çağırmakla kıyaslanabilecek bir cesaret ve modernlik ifadesiydi. Savaş sonrası dönemde bu sanatsal kaynaşmada bir gerileme görülse de, 1970'lerde kültürel ve sanatsal istasyonların oluşturulmasıyla bir canlanma yaşandı. Örneğin Louvre-Rivoli istasyonunda müzenin 1968'den kalma heykellerinin kalıpları sergilenirken, Arts et Métiers Jules Verne'in Nautilus'undan esinlenmiştir. Sanat ve toplu taşıma arasındaki bu sinerji sadece Paris'e özgü değil: Viyana, Napoli ve Stockholm'de de benzer projeler mevcut ve sanatı kalıcı olarak metroya entegre ederek toplu taşımada dünya çapında bir sanatsal komisyon geleneği olduğunu gösteriyor.
Musée des Arts et Métiers ve RATP arasındaki ortaklık bu cesur projenin ortaya çıkmasını sağladı. İstasyon, Jules Verne'in ünlü Nautilus denizaltısının dünyasını çağrıştıran ve artık teknik ilerlemenin bir sembolü haline gelen bir alana dönüştürüldü. Belçikalı karikatürist ve sahne tasarımcısı François Schuiten, Fransız senarist Benoît Peeters ile işbirliği yaparak projenin arkasındaki yaratıcı beyni oluşturdu.
İlhamlarını Jules Verne'in fantastik öykülerinden, özellikle de"Denizler Altında Yirmi Bin Fersah" ve"Gizemli Ada"dan almışlardır. İstasyon şimdi perçinlenmiş bakır plakalarla kaplanarak büyüleyici bir retro-fütüristik atmosfer yaratıyor. Reklamların yokluğu ve tonozlara entegre edilmiş çarklar ve mekanizmalar gibi titiz ayrıntılar bu benzersiz atmosferi güçlendiriyor.
İçeride, pirinç lombozlar Konservatuara saygı duruşunda bulunarak tarihi icatların modellerini sergiliyor. Bu minyatür sergiler, müze tarafından kutlanan bilimsel ve teknik ilerlemelere dair büyüleyici bir bakış açısı sunmaktadır.
İstasyon isimleri, bakırları sabitleyen cıvatalar ve 'tünel' boyunca uzanan lombozların ana hatları gibi altınla süslenmiştir. Yukarıda, heybetli dişliler tavanı süslüyor ve klasik koltuklar ahşaptan yapılmış olma özelliğine sahip.
'Les Cités Obscures' adlı çizgi roman serisiyle tanınan François Schuiten, Brüksel'deki Porte de Hal istasyonu ve Amiens'teki Jules Verne evi gibi başka projelerde de eşsiz yeteneğini sergilemiştir. Mimariye, tarihe ve bilim kurguya olan tutkusu her çalışmasında kendini gösteriyor.
Arts et Métiers metro istasyonu, Paris ulaşımının benzersiz bir yüzünü ortaya koyuyor. Tarih, yaratıcılık ve insan yaratıcılığı arasında sıra dışı bir yolculuk. Geçmişin gelecekle, sanatın günlük trenle buluştuğu bir istasyon. Tarih meraklıları, bilim-kurgu hayranları ya da sıra dışı yerleri sevenler için Arts et Métiers istasyonu, Paris'in tam kalbinde denizin altında 20.000 yerde başka bir dünyaya yolculuk sunuyor.
Referanslar